WWW.SeRDaRiN-GuLu.TR.GG SiTeSiNe HoŞ GeLDiNiZ.
Menü  
  Ana Sayfa
  Günlüğüm
  Ziyaretçi defteri
  Karakter testleri
  Sohbet Odası
  215 dilde seni seviyorum
  4 mevsin aşk
  Aşkınızı Tazeleyin
  Aşk nedir?
  Aşk ölçer
  Aşk hikayeleri <==yeni
  Aşk mesajları
  Özlem mesajları
  Şarkılar
  Aşk şiirleri <==yeni
  Resimli şiirler
  Resim galerisi
  Astroloji
  Burclar arasi aşk uyumu
  Şarkı sözleri
  Klipler
  İletişim
  Karışık Videolar
  Anketler
  oylesine

Aşk hikayeleri <==yeni


Ask hikayeleri 



 Vakit gece ise yalnızlığın itaatkâr askeriyim

Bazen yazmak için insan bir şeyler ihtiyaç duyuyor. İlham perilerine, yeni duyduğu hüzünlü şarkılara, bazen de garip ama cevapsız kalan mesajlara. Gecenin bir vakti, kulağınıza çalınan hüzünlü bir melodi sizde de bir şeyler yazma hissi uyandırmıyor mu? Keşke bir kâğıt kalem olsa da bir şeyler yazsam dediğiniz anlar olmadı mı hiç? Aya bakıp geceye olan aşkını anlatmak istemediniz mi hiç? Bir perde arkasından sevdiğinizin gözlerine bakıp isim vermeden sözlerle resmini çizmek, hiç mi duygularınız bu kadar içinize sığmaz hâle gelmedi. Ben şu an o anları yaşıyorum. Kulaklarımda hiç duymadığım hüzünlü bir parçayı hayal ediyorum, sözlerimle onun gözlerini tarif etmek istiyorum, yalnızlığımı sözlerim ile paramparça etmek istiyorum. “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı” diyen yazarın sözlerini anımsamadan yalnızlığımı tüm geceye yaymak istiyorum.Sözlerime öyle bir tılsım katmalıyım ki yalnızlığım yok olmamalı, öyle bir tılsım olmalı ki herkesi etkisi altına almalı, okuyan, okumayan herkes yalnız kalmalı. Yalnız olmasını istiyorum herkesin, herkesin aya bakmasını, buram buram soğuk yalnızlık kokmalı, yanmış ekmek gibi acı bir tat vermeli. Herkes yalnız kalmalı, canım bunu istiyor.Ben ne kralım, ne şah, ne padişah. Ben bir çocuğum, yalnızlığını ayın güzelliğine âşık etmiş. Gündüzlerini yalan dolu bir kalabalıkta harcayan, geceleri yalnızlığın emrine amade olan. Vakit gece ise, ben erim, komutanım yalnızlık. Her şeye isyan eden bu adam, yalnızlık karşısında katıksız bir itaat gösteriyor. Savaş esiri aslında bu er. Kaybettim kendi savaşımı, yalnızlığımın aşkı geceyi sevmekte, bende yalnızlığıma esir olmuşum, ellerimde kelepçeler, kımıldamadan ölümü bekleyen yalnızlığın askeriyim. Biz yasak bir aşk üçgenindeyiz. Ben, komutanım yalnızlık, gecenin güzel prensesi Ay. Ben Ay’a ihtiyaç duyuyorum, benden kaçsa da her gece karşımda. Güneşin ısısı kelepçelerimi eritiyor her sabah. Kovalıyorum Ay’ı, aşkı. Kelepçelerim olmadan, yalnızlık üstüme çökmeden karşıma çıkmayı reddediyor aşkım. Gündüzün yalanları kopartıyor onu benden. Ben vakit gece ise yalnızlığın itaatkâr askeriyim.

 

ÖMÜR BOYU MUTLU OLMANIN YOLU
MUTLAKA OKUYUN…

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına
dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:
- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
- Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.
Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar. - Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.
Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ? 
- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
- Küçük kızı severek.
- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
- Nasıl yani ?
- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye
sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona
"bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla
aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak
dokunuşları severler.
- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek
için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.
Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.
- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin
bir teşekkür ederek evginin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
İnci hiç konuşmadı.
- Sorsana "niye" diye.
İnci kızgın kızgın:
- Niye? Diye sordu.
- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
- Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.
- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice
seven bu adamı senden mahrum etme.
- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi. Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü..

 

Kusursuz işkâl

Gözlerimin  mühre  vurulduğu  sen  kokulu  bir  duraktayım  şimdi.Ellerimde  kör  kelepçelerle  gidiyorum  içimin  uçsuz  şehirlerine…Dar  bir  sokaktan  geçiyor  yüreğim, sığmıyor  aşkım  sensiz  mevsimlere…
Sana  yolcuyum  bu  gece, kırgın  ayrılıklar  doğuyor  üzerime.Kimse  bilmese  de  sensizliğimi, ben  hep  sana  demleniyorum.Her  sokak  sen  şimdi  içimde…içimin  çıkmaz  sokaklarındaki  her  köşe  başını  tutmuş  gözlerin, koşar  adımlarla  gidiyorum  geceye, yaslı kaldırımlar  eşliğinde…ölümcül  sayıklamalar  yapışıyor  ayaklarıma, toz  duman  anılar  kanatıyor  gözlerimi…
Sensizliğin  serildiği  yollarda  ayaklarıma  batan, can  kusturan  bu  istasyonda  bir  tren  gidiyor  ardınca…geride  ben  kalıyorum, virane  bir  susuşla…Bir  karanlık  çöküyor  hüznüme,irkiliyor  yüreğimin  aşk  makamı.Öldürümler  korunağı  bedenim  şimdi  bir  düş  yelpazesi.aramıza  giren  karanlık  siren  sesleri.Yüzlerimiz  ziyan  çarşısı  ölümcül  kentlerin  dar  sokaklarında…
Bizi  buluşturan  bu  kuytu  gözyaşı vadisi; ölümün  sınandığı  parmaklıkların  ardındaki  yüreğimin  ülkesi…Şimdi  sen  hüznü  silinmiş  sözcüklerin  kulağımdaki  işkencesini  veriyorsun  bana.kanımın  aktığı  o  son  damlada  boğuyorsun  beni.Gömüyorsun  deniz  ötesi  bir  sürgünün  antik  mezarlarına…
Korkmuyorum  senden ve  seninle  gelenden! Ismarlama  bir  aşkın  ipini  çektiğin  günden  beri ;ateşler  götürdü  beni, kan  götürdü…
Cehennem  kusan  ruhumda  inancın  mavisine  tutkun  gözü  kara  bir  ölüm  var  şimdi.Aşkın  yok  içimde, bir  güz  faslı  esiyor  son  hıçkırıklarda…
İçimde  bir  pencere  yokluğuna  gözlerini  verir.bakir  uçurumlara   seğirten  yalnızlığımı  hıçkırığına  gönderir…Yine  aklım  takıldı  yüzümdeki  suretine.’’Sen  üryan  toprakların  çocuğusun’’! Yüreğin  hercai  rüzgara  aşinadır.Beni  bir  başıma  bıraktığın  gözlerinde  abartılmış  bir  sevda  yankılanır.
Tüm  hicran  şarkılarımı  sana  besteledim.Savruk  bir  düşten  uyanan  sersem  yanlarımı  koydum  yarınlara…Hayat  ötelere  bir  yolculuktu  aşkın  tuzlu  kıvamında…Batık  gemi  parçaları  savrulurken,  hep  sendin  içime  batan.Sökerken  yüreğimden  kanlı  çivilerini  ellerimde  yıprandı  tüm  yaşananlar.
Can  boğaza  varıp  dayandığı  vakit  müebbet  bir  hüzne  düşüyorum.Gecelerimin  bir  ucu  yanık, içimdeki  çocuğu  fırlatıyorum  denize; ben  hep  sende  seni  arıyorum.Kusursuz  işgal  ediyorsun  yüreğimi, sen  ki  kıyametim  oluyorsun…

Kötürüm bir kent,yatak yarası hayaller,
sokak lambasının içeri sızan loşluğu ve mürekkep…
Kırgınlığımın emektarı bir gece daha ki,hem bütün suskulara hece,
hem de tüm seslenişlere gurbet.
Böyle gecelerde uyku gözlerimden kaçıp
son sokak lambasına doğru akmadayken uykusuzluk
en kesif haliyle yüklenir omzuma.
Ve bezgin bir hesap başlar yine;yüreğimle beynim başbaşa.
Kuzguni siyahların yuttuğu günün hesabını tutmak kolay olmaz
öyle sanılmazlıklar kadar.
Kalem büker boynunu,
satırlar solar.
Her harf hüzün kesilip heceler soru işaretiyle başlayan
bir cümlenin devriğinde ters göçer
ve hep büyük harfle biter bu kötürüm kentte tüm cümleler.
Madem ki DUN tersliğim üstümdeydi; o haldeYARIN de öyle olacak.
Zaten kozasına çekilmiş mana beynimde mevsimsiz solacak.
Yüzümdeki bulutları ağlatana kadar ruhumu sıkan acımasız bir
mengeneyle ateşkesler imzalıyorum her gece;
sırf yarım yüreğimi bende bıraksın diye.
Beş duyunun ötesinde bir yer duyumsuyorum.
Güneş görmemiş bir gün ortasında buzlara kaydoluyorum.
Yorgan duymasın diye duyum eşiğinin üstünde haykırıyorum üşümelere.
Titremezsem duymazmış,sonradan öğreniyorum.
Ey beşinci mevsimin düşümdeki yazı!
Kalbimden hatıra kalsın sana bu iklim haritası.
Tarih sayfandaki o fodul mantığa yaz ki,
ne papatyalar bulaşsın gül kokusuna, ne de güller sararsın.
Bu esrik satırlar dilimin esaretine değil,kentime yaraşsın.
 

 

Bir ask hikayesi

Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti.
Yanmanın nedeni aksam yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.
Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti. Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı.
Bitmeli dedi içinden,her gün bu tatsız uyanış bitmeli.’ Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden sekile giriyordu.
Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, simdi de bekletmemeliydi.
İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yasıyordu.
Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi; ’Bulutlar bizim yasayacaklarımızı biliyor. onlar bile ağlıyor halimize...’
BULUSMA VAKTI...
Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karsıdan kız arkadaşının geldiğini gördü.
Simdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Beşiktaş’a geçtiler. Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar.
Genç kız,sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti. Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını...
Beşiktaş’a geldiklerinde bir cafe de oturdular. Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini.
’Bana bir şey mi söylemek istiyorsun’ diye sordu. Genç adam gözlerini kaçırarak ’Evet’ dedi.
Genç kız heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek ’Söylesene, ne diye bekliyorsun’ dedi.
Genç adam içini çektikten sonra ’Sence biz nereye kadar gideceğiz?’ diye sordu.
Genç kız, ’Bunu sorma gereğini niye duydun?’ diye yanıt verdi.
Genç adam söze başladı...
’’Birkaç ay önce aksam 23:00 civarında sana telefon açıp senin için yazdığım şiiri okumak istemiştim. Sen bana ’Sırası mi simdi canim yaa, isin gücün yok mu?’ demiştin. Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi.
Özür dileyip telefonu kapatmıştım. Daha sonra da bu şiiri benden hiç istememiştin.
Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meralin ’Sen şanslısın, sevgilin sana bakar’ sözüne ’İşim yok da sana mi bakacağım, annen baksın’ demiştin. Hatırladın mı?’’
DUYGUSALLIGI SEVMEM...
Genç kız, ’Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum. Hem hasta bakici gibi göründüğümü de kimse söyleyemez’ diye yanıtladı. Genç adam güldü, ’Evet canim haklisin.
Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakici, hemşire falan olamazsın.
’ Genç adam devam etti...
’Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin? Hiç...
Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun.
Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum.
Seni tanıdığımdan beri her sabah, her aksine her gece yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.
’ Genç kız anlamıştı, ’Yani ne istiyorsun benden sair olmamı mı?
’ Genç adam tekrar gülümsedi içinden.
Dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü.
’Hayır’ dedi, ’Sair olmanı istemiyorum.
Olamazsın da...
BIZ AYRILMALYIZ.
Ayrılırsak ikimiz için de en hayırlısı olacak.’ Genç kız şaşırmıştı, ’Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.’
Genç adam iç çekerek ’Hayır canim, sen beni sevdiğini sanıyorsun. Eğer beni sevseydin simdi başka şeyler konuşuyor olurduk’ dedi.
Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek
’Sen bilirsin, umarım beni bir başkası için bırakmıyorsundur...’ dedi.
Genç adam ’Nasıl böyle bir şey düşünürsün, senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da olacağını sanmıyorum’ yanıtını verdi.
Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada Artık iki yabancıydılar.
Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kız, ’Kalkalım istersen’ dedi. Genç adam ’Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin’ diye yanıtladı.
genç kız ’Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim’ diyerek elini uzattı.
Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç adam’İstersen arkadaş kalabiliriz’ dedi ve birbirlerine son kez sarıldılar.
"BEN DOGRU YAPTIM..."
Genç adam doğru yaptığına inanıyordu. Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi.
Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu.
Sabah erken kalkıp ise gidecekti, uyumalıydı. Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı.
Sabah 7’de saatin ziliyle uyandı. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama vardı.
Yorgun olduğu için Duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyordu: 


SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM,
HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,
BIR SENI SENSIZ YASAYAMIYORUM,
BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,
SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM,
BIR TEK SENI SEVDIM,
VE SENI SEVEREK ÖLECEGIM,
ELVEDA BIRTANEM...

Genç adam şaşırmıştı. Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın
besinde yazmıştı.
Heyecanla onu aradı, telefonu Yabancı bir ses açtı.
Genç adam ’’Nalan’ la görüşebilir miyim?’’Dedi.
Ama karşısındaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de...
’Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti.
Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu.
Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini asmıştı....’
YIGILIP KALDI...
Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının İki katini çekiyordu simdi.
Olduğu yerde yığılıp kaldı...
Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede.
Doktorlardan biri diğerine karsıdaki hastanın durumunu soruyordu. Doktor yanıt verdi...’Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş.
O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış. Devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdiği numarayı aradım. Numara 3 ay önce iptal edilmiş. Gelen mesajlarda bir şiir var.
Bu adam duygusal mi bilmem ama benim anladığım Kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş... "ÇEVRENIZDEKİ İNSANLARIN NE HİSSETTİĞİ YA DA NE DÜŞÜNDÜĞÜN DEN O KADAR EMİN OLMAYIN, BAZEN BİR KALBİN, İÇİNDE NELER SAKLADIĞINI ÖĞRENDİĞİNİZDE HERSEY İÇİN ÇOK GEÇ OLABİLİR..."




 Sanal 

Buz gibi bir ekranda sicak bir merhabaydin sen, En gerçekten daha gerçektin. Rotasini, klavyeye dokunan parmaklarimizin çizdigi yolculukta ayni durakta karsilastik biz. Sicacik bir merhabaydin sen buz bir ekranda. Yalnizdik, yolu yok yalnizdik, bir sekilde yalniz. Gerçek yasam içindeki sanalligimizdan kaçip, sanal yasamdaki gerçeklige soyunmamismiydik cebimizdeki yalnizlik agirlasinca. Sonra çiplakligimiza kelimelerimizi giyinmemismiydik! Açip tüm gizlerimizin önünü, istedigimizce özgür, diledigimizce deli, yasayamadigimizca çocuk, inandigimizca kendimiz, nasil aktik birbirimize zaman içinde, kol bulmus nehirler gibi. Söylenememis biriktirdiklerimizi, kirilmis umutlarimizi, bedeli ödenmis vakitlerimizin biraktigi fermani, yitirdiklerimizi sormadik mi, anlatmadik mi birbirimize güvenerek! En gülünmeyecek seylere bile gülmedik mi çocuklar gibi bir masalin içinde kahkahalarla, haytaca, tüm günün ciddiligini firlatip bir kenara! Olabildigimizce özgür, kirabildigimizce rahat, umursamazca kati, tüm öfkemizle, yigilan isyanlarimizin hirsini çikarmadik mi birbirimizden, baska bir hayattan toplayip getirdigimiz nefretlerimizle sessiz harflerde avaz avaz bagirmadik mi! Vurgulardaki samimiyete siginip, bir dost gögsü hasretiyle kelimelerimize yaslanmadik mi, sarilmadik mi birbirimize soguk gecelerin siyah yalnizliginda, aglamadik mi harf harf!... Yagmuru yagdirdik birlikte, günesi dogdurduk, ayri mevsimlerde ayni mevsimin sogugunda üsüdük, sicaginda isindik, paylastik biz. Herhangi bir günün yorgun aksaminda dudagimiza degmeyen bir fincan kahvenin tadini bildik, birbirimizin sigarasini yaktik, ayri koltuklarda yanyana oturduk, paylastik biz. Dost ziyaretlerine gittik, alisveris yaptik, saatleri durmus zamanlarda sokaklarda gezdik, bilmedigimiz sehirlerin uykusuz evlerinde dünyanin uykusuz acilarini konustuk sonra uyuduk, uyandik birbirimize rüyalarimizi anlattik, paylastik biz. En gerçekten daha gerçektik. Kelimeler yetersiz kaldiginda ekrani bir kagit parçasi gibi burusturup bir kenara atmayi, daha yakinda olabilmeyi de istedik. Ama... 




GEC DONEN SEVGILIYE

bir sabah uyanirken sen, bir ciglik kopacak bu ciglik seni ve herkezi uyandiracak, kalkip nereden geliyo diye bakacaksin baktiginda bizim evden geldigini anlayacaksin sen daha saskinligini üzerinden atmadan bir sela cinlayacak kulaklarinda bu sehrin yorgun sokaklarinda tüm insanlar toplanacak bir araya benim öldügümü söyleyecekler sana inanmak istemeyeceksin duyduklarina ama ya gördüklerin? Sarmislar beni beyaz kefene, bir araba gelip duracak kapiya hoca dua edecek bas ucumda derken tabuta koymak isteyecekler beni vermemek icin tutacaksin kefeni yaslar süzülecek yanaklarindan yalvaran gözlerle bakacaksin bana dokunmayin diyeceksin ne olur ona ben koyayim onu tabuta ellerin ve kalbin varmayacak tabutuma mecbur oldugunu anlayacaksin birden koyacaklar beni o uzun souk sandiga ve dönüp bana SENI SEVIYORUM ÖLEMESIN diyeceksin benim yilardir cektigimi sen bir anda cekeceksin sonunda yaptigin hatayi anlayip bir an uzun uzun yasli gözlerle bakacaksin bak bana döndüm diye yalvaracaksin ama nafile gec kaldigini sende anlayacaksin! 


Gercek askin sinavi

II.Dunya Savasi yillariydi... Genc bir adam , gonullu olarak ulkesi icin orduya katilmisti... Bu adam , cok temiz kalpli,cok cesur, cok gururlu&amp;onurlu ve de cok durust bir insanmis fakat kalbinin sahibini o yasina kadar bulamamis ama umudunu yitirmemis...Savasin ilk zamanlarinda birgun bir gazetede ki bir bayan tarafindan yazilan bir yazidan cok etkilenmis, o yazi sanki kalbine dokunmustu... Yazinin sahibine bir mektup yazmis , boyle bir yaziyi yazan insani yakindan tanimak istemis...Bir sure sonra yazinin sahibi genc bayan , o mektuba cevap vermis...Ve aralarinda garip bir bag olusmus. Bu iki genc aylarca karsilikli mektuplasmislar ve birbirlerini cok sevmisler ve birbirleri icin yaratildiklarina karar vermisler... 1,5 yil gecmis aradan ...savas sona ermis...ve ikiside cok heyecanlilarmis cunku o ana kadar birbirlerini hic gormemisler ve fiziksel olarak hic birbirlerinden bahsetmemisler...Genc kadinin cok tedirginmis ve aklinda bir soru isareti varmis! Guvenmek istiyormus bu genc adama ama icin icin kendini yiyormus bu soru... Son mektuplarinda tren'in gara geldigi gun ve saati ve nasil birbirlerini taniyacaklari konusunda karar vermisler...Genc kadin , adama kendisinin tren garina mavi bir palto ve bir buket kirmizi gulle gelecegini , bu sekilde kendisini taniyabilecegini yazmis... Her ikiside cok heyecanlilarmis ve 1,5 yil aradan sonra cok buyuk bir ozlem varmis aralarinda... Tren gara gelmis ve genc adam arka vagonlardan birinden inmis . Heyecan en ust duzeyde, biraz tedirgin bir sekilde yurumeye baslamis.. Derken birkac adim otede kalabaligin arasinda hizla yuruyen bir bayanla gozgoze gelmis ve adamin kalbi yerinden firlayacakmis gibi olmus... Hayatinda gordugu en guzel kadinmis ... Gozleriyle birbirlerinin kalplerine dokunmuslardi sanki ve kadin , gardaki herkesin buyulenmis bakislari arasinda , hafif yutkunarak , heyecanli ve tedirgin bir edayla tebessum etmis ....genc adam saskin bir sekilde kibarca tebessum ederek karsilik vermis ve kadin hizli kisa adimlarla garin cikisina dogru yurumeye devam etmis ...genc adamin gozleri parlamis ve cok etkilenmis ama biran durmus ve kadinin ustunde mavi bir palto ve kirmizi guller olmadigini farketmis!!...O an hayati film seridi gibi gecmis gozlerin onunden ... bir yanda 1,5 yil mektuplastigi ve kalbiyle ,ruhuyla tum benligini paylasip derinden baglandigi bir kadin, obur yanda hayatinda gordugu en guzel kadin ... ve daha fazla dusunmedi... cok onurlu gururlu ve cok durust bir insandi o ... tereddut etmedi ve yurumeye devam etti... Bir kac adim sonra ... mavi paltolu ve elinde kirmizi guller olan , guzel olmayan , hayli bakimsiz , saci basi dagilmis bir kadin gordu.. Adam bir an durdu...sozvermisti...ve o mektuplarla onu yasayip sevmisti ve baglanmisti...kendini topladi ve kadina tebessum ederek yaklasti... Merhaba  dedi...Siz Eve olmalisiniz!? Ben Paul  ... Kadin biraz garip ve sasirmis bir halde adama sunlari soyledi :  Az once , cok guzel bir bayan benden ona bir iyilik yapmami rica etti . Bu paltoyu giyip , bu gulleri almami istedi ve konusmasi cok heyecanli ve sesi titreyerek : Hayatimin en buyuk sinavini vericem az sonra, eger size bir adam gelip , bazi sorular sorarsa ..., ona aradigi kisinin , Garin cikisindaki Cafe'de onu bekledigimi soylermisiniz?demisti... Genc Adam kibarca tesekkur ederek , geriye dondu . Az once gordugu kadinin kim oldugunu anlamisti ... gozlerinden yaslar suzulerek , garin cikisindaki Cafe'ye dogru hizla yurumeye basladi... 

           SEVGILI ZIYARETCILER SITEMLE ILGILI GENEL YORUMLARINIZI ZIYARETCI DEFTERINE YAZINIZ LUTFEN.BU TUR YERLERDE SADECE BULUNDUGUNUZ SAYFA HAKKINDA YORUM YAZIN.MESELA ANA SAYFADAYSANIZ 'ANA SAYFA' HAKKINDA,'ASK NEDIR?' SAYFASINDA ASK NEDIRLE ILGILI YORUM YAPARSANIZ COK SEVINIRIM,TIPKI BI FORUM GIBI.SIMDIDEN TESEKKULLER;):)
 
Neden iyi veya neden kotu?yorumlayiniz lutfen  
 

Bu sayfayı nasıl buldunuz?
Mükemmel (Cok, cok tesekkuller)
İyi (Cok tesekkuller)
Normal (Tesekkuller)
Kötü (Neden ama,yorumlayiniz )

(View results)


 
Facebook 'Like' Button  
 
 
Ana sayfam yap  
  Giriş sayfası yap  
BU HASRET BİTECEK!  
  Bu hasret bitecek sevgilim bir gün
Çaldığım kapıyı sen açacaksın
Ansızın görünce karşında beni
Kim bilir ne kadar şaşıracaksın!...

Gözlerine birden yaşlar dolacak
Ellerin boşlukta bir an kalacak
Sevincin o kadar büyük olacak
Hoş geldin demeyi unutacaksın!...

Hasretle tükenen yıllara inat
Seni benden alan yollara inat
Kavuşmak yok diyen fallara inat
Kavuştuk diyerek haykıracaksın!...
Bir daha bir daha sarılacaksın!...


 
Son dakika haberleri  
   
Sinema  
   
19875 visitors (48592 hits) kişi burdaydı!
.
. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol